BORÇ YAPILANDIRMASI VE ZİMMET SUÇU
Arapça kökenli bir sözcük olan
“zimmet” Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlük’ünde; “üstünde olan şey”, “kurum ve kuruluşlarda çalışanlara veya para işleri
ile uğraşan görevliye imza karşılığı teslim edilen para veya eşya”, “bir
kimsenin yasal olmayan yollardan üzerine geçirip ödemeye zorunlu olduğu para”
şeklinde tanımlanmaktadır.
Zimmet
suç olarak Türk Ceza Kanununda düzenlenerek yaptırıma bağlanmıştır. Kamu
görevlisi, görevi dolayısıyla zilyetliği kendisine devredilmiş olan veya
koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu mallar üzerinde görevinin gerekleriyle
bağdaşmayan bir surette tasarrufta bulunması, bu malları kendisinin veya başkasının
zimmetine geçirmesi suç olarak tanımlanmıştır.
1999
yılında Bankalar Kanununda özel hüküm getirilerek bankacılık bakımından da özel
düzenlemeye tabi tutulmuştur. Zira bu hükümden önce kamu bankaları çalışanları
bakımından görevi kötüye kullanma,
dolandırıcılık ve eğer diğer koşulları varsa zimmet suçu
oluşurken, özel banka çalışanları bakımından hizmet nedeniyle güvenin kötüye
kullanılması suçu oluşmaktaydı. Aynı fiil, kişilerin çalıştığı bankanın
kimliğine bağlı olarak yaptırımları birbirinden farklı suçları oluşturmaktaydı.
23.06.1999
tarihinde yürürlüğe giren mülga 4389 Sayılı Bankalar Kanunu ile zimmet suçu
Bankalar Kanunu’nda özel olarak düzenlenmek suretiyle aradaki eşitsizlik
giderilmiş ve 01.11.2005 tarihinde yürürlüğe giren ve halen yürürlükte bulunan
5411 Sayılı Bankacılık Kanunu ile de cezası ağırlaştırılmıştır. Bir çok banka
sahibi ya da yöneticisi bu madde hükmüne dayalı olarak cezalandırılmıştır.
Bir
bankanın aktifinde azalmayla sonuçlanan kasıtlı fiiller, bankanın ortağı,
yöneticisi ve sair görevlisi konumundaki kişilerin, “görevi nedeniyle
zilyetliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu
para veya para yerine geçen evrak veya senetleri veya diğer malları” zimmete geçirmeleri, Bankacılık
Kanunu’nda yer alan özel suç tanımı kapsamında zimmet suçu olarak
değerlendirilmektedir.
Ekonomik
koşullardaki olumsuz gelişimeler nedeniyle kredilerin ödenmesinde sorunlar ortaya
çıkmaya başlamıştır. Bu sorunların çözümüne katkı sağlamak üzere borçların
yeniden yapılandırılması olanağı getirilerek önündeki engeller de kaldırılmaya
çalışılmaktadır.
Geçen
haftalarda yayımlanan bir Kanun ile Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi nezdinde tutulan
kayıtlar bakımından “sicil affı” getirilmiştir.
Bununla beraber kredi kuruluşları ve finansal kuruluşların mevcut kredileri
yeniden yapılandırması veya yeni kredi kullandırmasının bu kuruluşlara hukuki
ve cezai sorumluluk doğurmayacağı da öngörülerek yaptırım ile karşılaşmaları
önlenmeye çalışılmıştır.
Bu kez KHK ile getirilen "Bankacılık mevzuatı ile bankacılık
usul ve prensiplerine uygun kredi kullandırma, bu kredileri temdit etme veya ek
kredi kullandırma, taksitlendirme, teminata bağlama yahut sair yöntemlerle
yeniden yapılandırma işlemleri zimmet suçunu oluşturmaz" şeklindeki hüküm ile açık bir düzenlemeye kavuşturulmuştur.
Yapılan bir dizi düzenleme sonucunda kredi borçlarını
ödemeyen, karşılıksız çeki ya da protestolu senedi bulunan borçlulara dahi
borçlarının yeniden yapılandırılması kapsamında kredi
kullandırma, bu kredilerin vadesini uzatma veya ek kredi kullandırma,
taksitlendirme, teminata bağlama vb işlemlerin yapılmasıyla banka aktifleri
azalsa bile zimmet suçu oluşmayacaktır. Dolayısı ile bankalara borç
yapılandırması konusunda geniş bir hareket alanı sağlanmış olmaktadır.
Bu yeni hükmün geçmiş
dönemlerde sözü edilen suçtan dolayı mahkûmiyetleri olan bankacılar bakımından
da lehe olan hükmün geriye yürümesi kuralına göre sonuç yaratabileceği de
ayrıca değerlendirmeye alınmalıdır.
(Zafer Gazetesi, 20.2.2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder