23 Mart 2021 Salı

Banka ve Finans Hukukunda Uyuşmazlıkların Alternatif Yöntemlerle Çözümü

TTK m. 4/1-f hükmünde tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın “bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları” ticari dava sayılmaktadır. 

Söz konusu madde kapsamında yer alan düzenlemeler ve bu düzenlemelerde öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları değişik kanunlara dayanmaktadır. 

TTK m.4/1-f nin içerdiği davalar aynı Kanuna getirilen 5/A hükmü uyarınca dava şartı arabuluculuk kapsamına alınmıştır. 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu (HUAK) bakımından dava açılmadan önce uyuşmazlığın çözümü için arabulucuya başvuru konusunda düzenlemeler getirmiştir. 

Diğer taraftan, 22.7.2020 tarih ve 7251 sayılı Kanun m.59 ile 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’a (TKHK) m.73/A hükmü eklenmiştir. Bu maddenin ilk cümlesinde yer alan “Tüketici mahkemelerinde görülen uyuşmazlıklarda dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.” hükmü uyarınca iş hukukundan doğan uyuşmazlıklar ve ticari davalar yanında tüketici uyuşmazlıklarında da arabuluculuğa başvuru dava şartı olarak kabul edilmiştir . Böylece 6502 sayılı Kanuna göre tüketici işlemi niteliğinde olan ve tüketici mahkemelerinde görülecek bir tarafı finansal tüketici olan finansal uyuşmazlıklarda ticari dava kapsamında olup olmadığı şeklinde başkaca bir yorum gerekmeksizin arabuluculuğa başvuru dava şartı olmuştur. Söz konusu maddeye göre tüketici hakem heyetlerinin görevi kapsamında olmayan ve doğrudan tüketici mahkemelerinde açılması gereken davalarda dava şartı arabuluculuk usulünün uygulanması kabul edilmektedir. Ancak tüketici hakem heyeti kararlarına yapılan itirazlar, m.73 hükmünün altıncı fıkrasında belirtilen davalar, m.74’de belirtilen davalar ile tüketici işlemi niteliğinde olan ve taşınmazın aynından doğan uyuşmazlıklarda dava şartı arabuluculuğa ilişkin hükümler uygulanmayacaktır. 

Buna karşın finansal sistemin, bu sistemde yapılan işlemlerin ve tarafların niteliği gereği mevcut kanunlarda da dava öncesi uyuşmazlıkları çözüme kavuşturmak için farklı seçenekler bulunmaktadır. Finansal sisteme ilişkin değişik kanunlarda öngörülen itiraz, şikâyet ve hakem başvurusu şeklindeki uygulamalar çoğu kez taraf iradesine bağlı bulunmaktadır. 

Bu makalede finansal sistem ve bu sistemdeki uyuşmazlık çözüm mekanizmaları ve arabuluculuk ele alınmıştır. 

https://www.tbb.org.tr/Content/Upload/dergiler/dosya/90/tbb_dergi_115.pdf  

31 Mart 2017 Cuma

HEM FAİZDEN HEM DE KURDAN KAZAN- OPSİYONLU MEVDUAT



Döviz kurlarında oluşan dalgalanma, mevduat faizlerinin sınırlı kalması yatırımcıları yeni yatırım aracı arayışına yöneltmiştir. Değişik finansal araçları bir araya getiren karmaşık yapılar ile bu talepler karşılanmaya çalışılmıştır. Ancak bu karmaşık araçlar ciddi şekilde de risk içermektedir.
           
Hem TL faizi kazanayım hem de EUR veya USD kur hareketlerinden de yarar sağlayayım düşüncesinde olan yatırımcılara sunulan araç “opsiyonlu mevduat” “iki para birimli mevduat” “alternatifli döviz işlemi” ”tam teminatlı opsiyon işlemi” gibi değişik isimlerle adlandırılmıştır. Uluslararası piyasalarda “Dual Currency Deposit-DCD” olarak adlandırılan işlem son dönemde yeniden popüler olmaya başlamıştır.

Yatırımcı bu ürünle hem klasik anlamda mevduat yaparak faiz geliri elde ederken üstüne de opsiyon hakkını bankaya vererek opsiyon primi de kazanmaktadır. Ancak, yatırımcı aldığı opsiyon primi karşılığı vade sonunda kur riski ile karşılaşacağını gözden kaçırmaktadır. TL’nin son dönemdeki dalgalı seyri bu işlemlerde mevduatın faiz getirisini hatta anaparayı kaybetme sonucunu doğuracak risk yaratmaktadır.

Doğal olarak risk ayrıntılarına vakıf olmayan yatırımcılar yüksek getiri algısıyla bu işlemlere yönelmektedirler. Hâlbuki bu işlemlerde bankaların yatırımcıyı bilgilendirme, riskler bakımından farkındalık yaratma yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu yükümlülüklerini ise önceden hazırlanmış bir takım metinleri imzalatarak yerine getirmektedirler.

Mevduat ve döviz opsiyonu işleminin bir arada bulunduğu bu işlem geçmiş yıllarda da popüler olmuş, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu yayınladığı bir duyuru ile bu tür işlemlerdeki riske dikkat çekmiştir.

Müşterinin opsiyon satıcısı, bankanın opsiyon alıcısı konumunda olduğu bu işlem türünde, müşteri vade sonunda mevduat hesabında toplanacak tutarı, belli bir prim karşılığında ve daha önce kararlaştırılan bir kur üzerinden satın alma hakkını bankaya satmaktadır. Banka ise satın aldığı opsiyon hakkının karşılığında vade sonunda, sözleşme kuru ve piyasa kuru karşılaştırması yaparak ödemeyi iki para biriminden biriyle gerçekleştirme hakkına sahip bulunmaktadır. İşleme konu olan tutar vadeden önce nakde dönüştürülememektedir.

Vadede piyasa kuru ile sözleşme kuru banka tarafından karşılaştırıldığında piyasa kuru daha yüksek ise banka opsiyon hakkını kullanarak hesaptaki dövizi TL’ye çevirmektedir. Hesap sahibi piyasa kuru ile sözleşme kuru arasındaki fark kadar zarar etmektedir. Son dönemde piyasa kurlarının tahminlerden yüksek seyretmesi bu durumu sıklıkla ortaya çıkarmaktadır. Piyasa kurunun daha düşük olması durumunda ise banka bu hakkını kullanmamakta yatırımcı faiz ve opsiyon pirimi kadar kazanç elde etmektedir.

Opsiyonlu mevduat işleminde kur riskini sınırlamak bakımından daha da karmaşık olan değişik türleri de geliştirilmiştir.

Bir kısım bankalar bu tür araçları çoğunlukla belirli rakamın üstünde birikimi olan özel müşterilerine sunmaktadır.

Risk ve kazanç bir birlerinden ayrılamaz kavramlardır. Bir finansal işlem gerçekleştirilmeden önce bilgilenmeli özellikle riskler değerlendirilmelidir. Yatırım kararlarında finansal okur yazarlık son derece önemlidir.
(Zafer Gazetesi, 7.3.2017) 


BORÇ YAPILANDIRILMASI VE SİCİL AFFI



Ekonomik koşullardaki olumsuz değişiklikler borçluların nakit akımlarını olumsuz etkileyerek zaman içinde taahhütlerini yerine getiremez duruma düşürmektedir.

Bu durumlarda hem devlete olan vergi vb yükümlülükler yerine getirilemediği gibi faaliyetleri sürdürebilmek için kullanılan kredilerin, çek ve senet bedellerinin ödenememesi sorunları ile de karşılaşılmaktadır. Alacaklıların tahsilat çabaları borçluları borç ödemekten aciz duruma getirmekte iflas erteleme, konkordato, iflas gibi hukuki süreçlerin içine düşmektedirler. Ticari hayatta bu sorunların yarattığı zincirleme etki konuya Devletin müdahalesini gerekli duruma getirmektedir.

Hukukumuzda, önceden görülmeyen (kestirilemeyen) değişikliklerin borçlunun borcunu yerine getirmesini olağanüstü güçleştirmesi durumunda, sözleşmenin yeniden gözden geçirilebilmesini ve mevcut koşullara uyarlanmasını sağlayan genel bir hüküm bulunmaktadır. Ancak bu genel hüküm bazı özellikli işlemler bakımından yeterli olmamaktadır.
19.8.2016 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin 6736 sayılı Kanun ile kamu alacaklarının yeniden yapılandırılması olanağı sağlanmıştır. Söz konusu Kanun ile alacakların vadesi uzatıldığı gibi gecikme faizi oranı düşürülmüş ya da tahsilinden vazgeçilmişti. Bu Kanun kapsamında yapılandırma başvurusunda bulunduğu halde bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla ödenmesi gereken tutarları süresinde ödemeyerek Kanun hükümlerini ihlal edenler bakımından yeniden ek süreler tanınmıştır.

Diğer taraftan kredi kuruluşları ve finansal kuruluşlara olan borçların yeniden yapılandırılması konusundaki sorunlar da getirilen düzenlemeler ile çözümlenmeye çalışılmıştır.

Kredi kuruluşları ve finansal kuruluşlarının tahsil edemedikleri alacakları bakımından karşılık ayırma zorunda bulunmaları, yapılandırmalarda kurum zararına neden olunması durumunda yaptırım ile karşılaşılması gibi nedenlerle risk bilgileri olumsuz olan borçlulara olanak sağlamada sıkıntılar yaşanmıştır.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu karşılıklar ile ilgili düzenlemelerinde yaptığı değişiklikler ile bu konudaki soruna çözüm üretmeye çalışmıştır.

Son olarak da 27.1.2017 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan Kanun ile ödemelerini aksatan gerçek veya tüzel kişilerin karşılıksız çıkan çek, protesto edilmiş senet, kredi kartı ve diğer kredi borçlarına ilişkin ticari hayatta kara liste olarak adlandırılan Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi nezdinde tutulan kayıtlar ile ilgili düzenleme yapılmıştır. Buna göre söz konusu borçların ödenmesi geciken kısmının Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde tamamının ödenmesi veya yeniden yapılandırılması halinde, bu kişilerle yapılan finansal işlemlerde kredi kuruluşları ve finansal kuruluşlar tarafından dikkate alınmayabilecektir.

Bu hüküm yönlendirme amacı taşımakta ve bir zorunluluk içermemektedir. Doğaldır ki kredi kuruluşları ve finansal kuruluşlar ile kişilerin yaptığı işlemler taraf iradelerine bağlı olduğundan bu konuda emredici hükümler getirilmesi yerine tarafların işlem yapmalarındaki engellerin yumuşatılması yoluyla kolaylık sağlamaktadır.

Türkiye Bankalar Birliği de “Risk Merkezi Kayıtlarının Kredi Kuruluşları ve Finansal Kuruluşlar Tarafından Dikkate Alınmayabileceğine İlişkin”  yaptığı duyuru ile konu ile ilgili açıklama yapmıştır.

Düzenlemeden yararlanmak isteyenlerin 27.7.2017 tarihine kadar karşılıksız çek, protestolu senet, kredi kartı ve diğer kredi borçlarının tamamını ödemesi veya yeniden yapılandırması gerekecektir.

Diğer taraftan, kredi kuruluşları ve finansal kuruluşların mevcut kredileri yeniden yapılandırması veya yeni kredi kullandırması, bu kuruluşlara hukuki ve cezai sorumluluk doğurmayacağına ilişkin getirilen hükümle de yaptırım ile karşılaşmaları önlenmeye çalışılmıştır.

Bu tür borç yapılandırılması, sicil affı gibi düzenlemelerin borçlarını süresinde ve gereğince yerine getirenler bakımından yarattığı adaletsizlik ve öte yandan sıklıkla yapılmasının getirdiği borç ödememe alışkanlığı olumsuz yansımalar olarak karşımıza çıkmaktadır.

(Zafer Gazetesi, 6.2.2016) 

DÖVİZLE ÖDEME, TL ÖDE


Son dönemde dövizin TL karşısındaki değerinin artması, başka bir ifadeyle TL nin değer kaybetmesinin nedenlerinden birinin dövize talep olduğu değerlendirilerek bu talebi azaltma konusunda değişik öneriler gündeme getirilmektedir.

Bu önerilerden birisi de yurt içindeki alışverişlerde döviz kullanılmamasıdır. Zaman zaman döviz bakımından sorunların olduğu dönemlerde gündeme getirilen bu tartışma son günlerde yine ortaya çıkmıştır.

Mal veya hizmetlerin fiyatının döviz olarak belirlenmesi büyük ölçüde yurt dışından sağlanan ürünler bakımından söz konusu olmaktadır. Ancak TL nin değer kaybetmesi sonucu ortaya çıkan güvensizlik dönemlerinde yurt içinde üretilen ürünlerde de döviz üzerinden fiyat belirlenebilmektedir. Bu şekilde döviz üzerinden belirlenmiş olan fiyatın ödeme aşamasında TL ya da döviz olarak yapılması değişik açılardan tartışılan konudur.

Hukuksal çerçevede konuya yaklaşıldığında hem döviz hukukuna hem de borçlar hukukuna ilişkin boyutlarının bulunduğu görülmektedir. Borçlar hukukumuz ödemelerde ulusal paramıza üstünlük tanıdığı gibi döviz üzerinden ödemelerde de bir engelleme oluşturmamaktadır. İcra yoluyla ödemelerde ulusal paraya üstünlük tanımak gerekirken taraf iradeleri esas alınarak döviz üzerinden tahsilat yapılabilmektedir. Kaldı ki borcun teminatı olarak yabancı para üzerinden belirli koşullarla ipotek kurulması dahi mümkün olabilmektedir. Döviz üzerinden yapılan sözleşmeler, özellikle kira sözleşmeleri ve kredi sözleşmeleri ciddi sorunları beraberinde getirmektedir. Sözleşmelerin yapıldığı dönemdeki koşulların olağanüstü değişmesinin aşırı ifa güçlüğü yaratması durumunda Borçlar Kanunumuz borçlular bakımından özel bir olanaklar da getirmektedir.

Döviz hukuku bakımından ise konu bu kadar açık değildir. Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun ve bu konudaki 32 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı gereğince yapılan düzenlemelerde belirli bir coğrafi alanda yerleşik olma esas alınmıştır. Türkiye’de yerleşik-dışarıda yerleşik olma esasına dayalı olarak kurulmuş olan döviz ile ilgili işlemlerin yapısı ülkenin döviz ihtiyacına bağlı olarak zaman içinde değişiklik göstermiştir. Türkiye’de yerleşik kişiler;  yurt dışında işçi, serbest meslek ve müstakil iş sahibi Türk vatandaşları dahil Türkiye'de kanuni yerleşim yeri bulunan gerçek ve tüzel kişilerdir. Aynı düzenlemer de döviz (kambiyo); efektif dahil yabancı parayla ödemeyi sağlayan her nev'i hesap, belge ve vasıtaları ifade etmektedir. Efektif kavramı ise banknot şeklindeki bütün yabancı ülkeler paralarını kapsamaktadır.

Döviz hukuku bakımından döviz üzerinden tasarrufun tamamen yasaklanmış olduğu döviz kontrolü aşamasından serbesti aşamasına geçilmiştir. Ama egemenlik yetkisi ile dolaşıma çıkarılmış olan ulusal parayla başka bir egemen ülkenin dolaşıma çıkarmış olduğu para aynı düzeyde mi işlem görmelidir?

Döviz hukukumuza ilişkin düzenlemelerimiz gereğince Türkiye’de yerleşik kişilerin; Türkiye’ye döviz getirmeleri, beraberlerinde döviz bulundurmaları, bankalardan, döviz bürolarından ve diğer yetkili kuruluşlardan döviz satın almaları, dövizli hesap açmaları, efektif kullanmaları, dövizlerini bankalar ve özel finans kurumları vasıtasıyla yurtiçinde ve yurtdışında tasarruf etmeleri, yurtdışına dövizli havale yapmaları, dışarıda yerleşik kişilerden Türkiye’de yapacakları işlemler nedeniyle döviz kabul etmeleri, ihracat bedellerinin bir kısmına veya tamamına sahip olmaları ve tasarruf etmeleri serbesttir.

Döviz kontrolünün olduğu bir dönemde yasaklanarak yaptırıma bağlanmış olan işlemler tek tek sınırlı sayma yöntemi ile sıralanarak serbesti getirilmiş, bunların dışındaki işlemlerin serbest olmadığı yönünde bir değerlendirme yapılması sonucu ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla bu listelemede yer almayan “Türkiye’de yerleşik kişiler arasında yapılacak işlemler nedeniyle döviz kabul edilmesi” konusunda bir serbestlik bulunmadığı sonucuna varılmaktadır. Aksine bir uygulama Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun’da öngörülen yaptırımla karşılaşabilecektir.

Ülkemizin de taraf olduğu Uluslararası Para Fonu Anlaşmasına göre ulusal paranın yabancı paralara dönüştürülebilirliğinin (konvertibilitenin) sağlanmasına karşın yabancı paranın ulusal para ile eşit düzeyde işlem görmesi yönünde bir bağlayıcılık bulunmamaktadır.

Sonuç itibarıyla ülkelerin egemenlik yetkileri, hükümranlık hakları ile kendi ulusal sınırları içinde değer ölçüsü ve mübadele aracı olarak dolaşıma çıkarmış oldukları paraya işlemlerde üstünlük tanımaları ekonomik alandaki egemenliklerinin bir yansımasıdır. Ulusal paraya ödemlerde üstünlük tanıma paranın, fiyatların istikrarının sağlanması bakımından da bir zorunluluktur.


Diğer taraftan ulusal paraya istikrar ve itibar kazandırma sadece onu kullanmakla ve kullanmaya zorlamakla değil fiyat istikrarının sağlanması ile gerçekleşmektedir. Paranın istikrar kazanması, değerini kaybetmemesi beraberinde onun kullanılmasını da getirmektedir. Yürütülen kampanyalarla dövizden TL ye dönüşüm kısa süreliğine TL nin değer kazanmasını sağlarken arkasındaki olumsuz faktörlerin ortadan kaldırılamaması değer kaybının devamına ulusal paraya alternatif arayışına neden olmaktadır.
(Zafer Gazetesi, 28.1.2017)

PARA BORCUNUN İFASININ BİR HİZMET ALANINA DÖNÜŞÜMÜ, ÖDEME HİZMETLERİ



I. GENEL OLARAK

Sayıca artan ve gittikçe karmaşık duruma gelen ticari ilişkilerde para borçlarının ifası, ödenmesi de o ölçüde karmaşıklaşmıştır. Ödemelerde para görünmez duruma gelip fiziki yapısını kaybettiğinden taşıdığı satın alma gücünün değişik yöntemlerle ve araçlarla devri "ödeme" olarak adlandırılmıştır.  Fiziki olarak banknot ya da madeni şekilde olan nakit para yerini banka hesaplarında borç ve alacak kayıtları şeklinde yer alan kaydi para, banka parasına bırakmıştır. Alacaklı ve borçlu arasında kullanılan araç ve yöntemlere bağlı olarak ödemelerde değişik aracılar da yer almaya başlamıştır.

Ödemelerde aracılık, bankacılık hizmetleri kapsamında sadece bankalar tarafından ve onların geliştirdikleri araçlar ile gerçekleştirilirken, ödemelere aracıların sayısı arttığı gibi bilgi teknolojilerindeki gelişmeler sonucu farklı uygulamalarda geliştirilerek "ödeme" bir hizmet alanına dönüşmüş ve "ödeme hizmetleri" kavramı ortaya çıkmıştır. Bu gelişme ödeme hizmetleri sağlayıcılarını (bankalar, ödeme kuruluşları ve elektronik para kuruluşları) ve bunların ödeme yapmalarını sağlayacak yoğun olarak bilişim teknolojilerinin kullanıldığı ödeme sistemlerini ortaya çıkarmıştır. Bu alanda kuruluşundan başlamak üzere devletin denetim ve gözetiminde olan bankaların dışındaki kuruluşların da faaliyetinin gözetim ve denetimi önem kazanmıştır. Zaman içinde ortaya çıkan kötü uygulamalar sonucu ödeme yapacak ve aracılık edecek arasındaki ilişkilerin düzenlenmesi gereği de zorunlu hale gelmiştir. Zira mal ve hizmet alım satımının karşılığı olan para borcunun gereği gibi ve zamanında yerine getirilmesi, ödemeden kaynaklanan olumsuz hukuki sonuçların ortaya çıkmaması sağlıklı bir ekonomik yapının temeldir.

Bu gelişmelerin ortaya çıkardığı "ödeme kuruluşları" "elektronik para kuruluşları" "ödeme sistemleri"nin ve faaliyetlerinin düzenlemeye kavuşturulması amacıyla 20.6.2013 tarihli ve 6493 sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun (Kanun) ile temel düzenlemeler yapılmıştır. Böylece bankalar dışında ödeme işlemlerine aracılık edecek kuruluşlar bakımından esaslar getirilmiştir. Kanunun gerekçesinde de ayrıntılı olarak belirtildiği üzere Avrupa Birliği (AB)'nin 2007/64/EC sayılı İç Piyasada Ödeme Hizmetleri Direktifi, 2009/44/EC sayılı Direktif ile değişik 2009/110/EC sayılı Elektronik Para Kuruluşlarının Kurulması, Faaliyetlerinin Sürdürülmesi, Denetimi Direktifi ve 2009/26/EC sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemlerinde Mutabakatın Nihailiği Direktifi çalışmalarda dikkate alındığı gibi değişik uluslararası kuruluşların da çalışmalarından yararlanılmıştır. Zira, teknolojiye dayalı ödeme araçlarının sınır tanımaz yapısı bu alanda ülkesel düzenlemelerin ve uygulamaların da yeknesak olması, en azından uyum içinde olması gereğini ortaya çıkarmaktadır. Aksine bir uygulama son dönemlerde değişik isimler altında çıkarılan araçlarda karşılaşıldığı üzere konuya ilişkin düzenlemelerin daha geniş serbesti içerdiği ülkelere doğru uygulamaların kaymasına neden olabilmekte ve bu araçlar diğer ülkelerde de denetime tabi olmaksızın kullanılabilmektedir.

6493 sayılı Kanun’un sistematiğine göre “ödeme hizmeti” kavramından hareketle “ödeme hizmeti sağlayıcıları” belirlenmeye çalışılmış ve Kanun’un 12. maddesinin birinci fıkrasında “ödeme hizmeti” kavramına dahil olacak hizmetler bentler halinde sayılmıştır. Bu yola başvurulmasının nedeni ödeme hizmeti kavramının hukuk sistemimizde daha önce tanımlanmamış bulunması ve içeriğinin de belirli olmamasıdır. Bu durum 6493 sayılı Kanunda kullanılan bir çok kavram için de geçerlidir,  değişik kavramlar yeni uygulamalar ile birlikte yeni içerikler kazanmıştır. Kanunun hazırlanmasında yararlanılan 2007/64/EC sayılı Ödeme Hizmetleri Direktifi’nin ekinde de benzer bir yöntemle ödeme hizmetleri konusunda listeye yer verilmiştir. Diğer taraftan, sayılan bu hizmetlerin sadece ödeme kuruluşları tarafından sağlanması ve “ödeme kuruluşları”nın da faaliyet gösterebilmeleri için Kanuna göre Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’ndan (BDDK) faaliyet izni almaları gerekmekte ve bu faaliyetleri ayrıca denetime de tabi bulunmaktadır. Ödeme hizmetlerinin kapsamının geniş olması nedeniyle bu alanda ayrıntılı düzenlemelere duyulan ihtiyaç BDDK tarafından çıkarılan Ödeme Hı̇zmetlerı̇ ve Elektronı̇k Para İhracı İle Ödeme Kuruluşları ve Elektronı̇k Para Kuruluşları Hakkında Yönetmelı̇k (Yönetmelik)  ile karşılanmaya çalışılmıştır.

Kanun’da tanımlanmış olan ödeme hizmetleri, yine Kanununun 13. maddesine göre BDDK’dan faaliyet izni almış “ödeme hizmeti sağlayıcıları” tarafından yerine getirilebilecektir. Aynı maddeye göre “ödeme hizmeti sağlayıcıları”, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu kapsamındaki bankalar, elektronik para kuruluşları ve ödeme kuruluşlarıdır. Yönetmelik’in 5. maddesinde ise Kanun’un 12. maddesinin birinci fıkrasında sayılan ödeme hizmetlerinin Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu kapsamındaki bankalar, BDDK tarafından faaliyet izni verilen Türkiye’de kurulu kuruluşlar ve 6475 sayılı Posta Hizmetleri Kanununda verilen yetkiler çerçevesinde Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketi tarafından gerçekleştirilebileceği öngörülmüştür. Bu belirlemeler karşısında “ödeme hizmetleri” kavramının içeriği daha da önem kazanmaktadır. 

II. ÖDEME HİZMETLERİ

6493 sayılı Kanun’un 12. maddesinde  sayılmakta olan ödeme hizmetleri aynı sıraya sadık kalınarak ele alınacaktır.

1. Ödeme hesabına para yatırılması ve ödeme hesabından para çekilmesine imkan veren hizmetler de dâhil olmak üzere ödeme hesabının işletilmesi için gerekli tüm işlemler

Kanun’un 12. maddesinde ilk olarak ödeme hesabının işletilmesi için gerekli tüm işlemler ödeme hizmeti kavramı içinde değerlendirilmiştir. Bu işlemleri belirleyebilmek bakımından ödeme ve buna dayanak oluşturan diğer alt kavramları Kanunda yapılan tanımlar çerçevesinde ele almak gerekmektedir.  Ödeme hizmetlerinde ana kavramlardan biri olan ”ödeme işlemi” gönderen veya alıcının talimatı üzerine gerçekleştirilen fon yatırma, aktarma veya çekme faaliyetini, “ödeme hesabı” kavramı ödeme hizmeti kullanıcısı adına açılan ve ödeme işleminin yürütülmesinde kullanılan hesabı ifade etmektedir. “Ödeme hizmeti kullanıcısı” ise gönderen, alıcı veya her ikisi sıfatıyla belirli bir ödeme hizmetinden faydalanan gerçek veya tüzel kişidir. Bu tanımlamada yer alan “alıcı”, ödeme işlemine konu fonun  ulaşması istenen gerçek veya tüzel kişidir. “Gönderen” ise kendi ödeme hesabından veya ödeme hesabı bulunmaksızın ödeme emri veren gerçek veya tüzel kişiyi belirtmektedir.“Ödeme emri” de ödeme hizmeti kullanıcısı tarafından ödeme işleminin gerçekleşmesi amacıyla ödeme hizmeti sağlayıcısına verilen talimat olarak tanımlanmıştır.

Bu tanımlamalara göre ödeme işleminin gerçekleşmesi için belirli bir ödeme hesabının bulunması zorunlu olmayıp, bu hesabın bulunmadığı durumlarda da ödeme hizmeti kullanıcılarının emirleri çerçevesinde ödeme hizmeti sağlayıcısı tarafından gerçekleştirilen tüm faaliyetler bu bend kapsamında ödeme hizmeti olarak değerlendirilmektedir. Diğer taraftan “hesap işletimi” kavramı sınırları kolaylıkla belirlenebilecek bir kavram niteliğinde değildir.

2. Ödeme hizmeti kullanıcısının ödeme hizmeti sağlayıcısı nezdinde bulunan ödeme hesabındaki fonun aktarımını içeren, bir defaya mahsus olanlar da dâhil doğrudan borçlandırma işlemi, ödeme kartı ya da benzer bir araçla yapılan ödeme işlemi ile düzenli ödeme emri dâhil para transferi

Maddenin ilk bendinde ödeme hesabının işletilmesi için gerekli tüm işlemler ödeme hizmeti olarak değerlendirilirken bu bent altında yine ödeme hesabından gerçekleştirilen belirli nitelikteki işlemler ödeme hizmeti kavramına dahil edilmiştir. Bunlardan ilki doğrudan borçlandırma işlemleridir. Doğrudan borçlandırma kavramı, Yönetmelı̇k’in 3/b maddesinde; gönderenin kendi ödeme hizmeti sağlayıcısına, alıcıya veya alıcının ödeme hizmeti sağlayıcısına verdiği onaya dayanılarak, ödeme işleminin alıcı tarafından başlatıldığı ve gönderenin ödeme hesabının borçlandırıldığı ödeme hizmeti olarak tanımlanmıştır. Belirli bir ödeme hesabına bağlı olarak gerçekleşen ve gönderen tarafından verilmiş bir yetkiye dayanarak alıcı tarafından başlatılan her türlü doğrudan borçlandırma işlemi bu kapsamda ödeme hizmeti olarak nitelendirilmektedir. Uygulamada otomatik ödeme olarak adlandırılan bu işlem, özellikle süreklilik arz eden bir borç ilişkisine dayalı olarak devam eden ödemelerde borçlunun verdiği tahsil yetkisine göre yürüyen ödeme işlemleridir. Süreklilik arz etmese bile doğrudan borçlandırma işlemi ödeme hizmeti kapsamında değerlendirilmiştir.

Yönetmelik’in 29. maddesinde önemi nedeniyle “tek seferlik ödeme işlemi” özel olarak düzenlenmiştir. Buna göre, bir defaya mahsus olmak üzere gerçekleştirilen ve çerçeve sözleşme kapsamında olmayan ödeme işlemi tek seferlik ödeme işlemidir. Süreklilik arz eden ödeme işlemlerinde “çerçeve sözleşme” yapılması öngörülürken, Kanunun 12. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde belirtilen ödeme hizmeti dışındaki tek seferlik ödeme işlemleri, en az on iki punto harflerle hazırlanacak yazılı sözleşme kapsamında gerçekleştirilir. Uzaktan iletişim aracı ile kurulan sözleşmelerde yazılı şekil şartı aranmamaktadır. Sözleşmenin bir örneği, kağıt üzerinde veya kalıcı veri saklayıcısı ile ödeme hizmeti kullanıcısına verilmektedir.

Tek seferlik ödeme sözleşmesi ilişkisinde de sözleşme öncesi bilgi verme yükümlülüğü, belirli sözleşme koşulları ve ayrıca bilgi verme yükümlülüğü Yönetmelik’in 30 vd. maddelerinde düzenlenmiştir.

Ödeme kartı ya da benzer bir araçla ödeme hesabından yapılan ödemeler de yine ödeme hizmeti kapsamda yer almış olmakla beraber ödeme kartının mevzuatımızda bir tanımı bulunmamaktadır. Ödeme kartı, genellikle basılı kart şeklinde olan ve hamilinin elektronik ödeme yapmasını sağlayan bir araçtır. Uygulamada kredi kartı, banka kartı, ATM  kartı vb isimler ile yer alan kartlar bu başlık altında toplanmaktadır. 

Banka kartı veya kredi kartı ile yapılan ödemeler, 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu ile özel olarak düzenlenmiştir. Bu araçlar ile yapılan işlemlerin de birden çok tarafı bulunmaktadır. Kart sahibi müşteri ile kartı kabul eden üye işyeri ödeme işleminde borçlu ve alacaklı olarak temel taraf olmakla beraber bunların dışında üye işyeri anlaşması yapan kuruluş, kartlı sistem kuruluşu, kart çıkaran kuruluş bu sisteme işlerlik kazandırmaktadır.

5464 sayılı Kanuna göre “banka kartı”, mevduat hesabı veya özel carî hesapların kullanımı dahil bankacılık hizmetlerinden yararlanmayı sağlayan karttır. “Kredi kartı” ise nakit kullanımı gerekmeksizin mal ve hizmet alımı veya nakit çekme olanağı sağlayan basılı kart veya fizikî varlığı bulunmayan kart numarasıdır. Banka kartı veya kredi kartı sistemini kuran ve bu sisteme göre kart çıkarma veya üye işyeri anlaşması yapma yetkisi veren kuruluşlar ise “kartlı sistem kuruluşu” olarak adlandırılmaktadır. Banka kartı veya kredi kartı düzenleme yetkisini haiz bankalar ile diğer kuruluşlar da “kart çıkaran kuruluştur”.“Üye işyeri anlaşması yapan kuruluş” ise banka kartı veya kredi kartı kabulünü sağlamak amacıyla işyerleriyle anlaşma yapan bankalar ya da kuruluşlardır. Bir çok ülkede kredi kartını çıkaran kuruluş, üye işyeri anlaşmasını yapan kuruluş  ve kartlı sistem kuruluşu farklı ve birbirinden bağımsız kuruluşlar iken ülkemizde ise sadece bankalar aynı anda kredi kartını çıkaran kuruluş ve üye işyeri anlaşmasını yapan kuruluş olarak hizmet vermektedirler. Bankalararası Kart Merkezi (BKM) ise kartlı sistem kuruluşu olarak sistemde yer almaktadır. Ancak, kredi kartını çıkaran banka ile üye işyeri anlaşmasını yapan bankanın aynı olması durumunda BKM sistemde yer almamaktadır. Bu alandaki uluslararası kuruluşlar ülkemizde sadece yabancı ülkelerde yapılan kredi kartı harcamalarının ödenmesini sağlamaktadırlar. “Üye işyeri” ise üye işyeri anlaşması yapan kuruluşlar ile yaptığı sözleşme çerçevesinde kart hamiline mal ve hizmet satmayı veya nakit temin etmeyi kabul eden gerçek veya tüzel kişiyi ifade etmektedir.

Banka kartı ve kredi kartından başka, banka hesabı dışında ödeme hesabından ödeme yapılmasını sağlayan ödeme kartları ve benzeri araçlar konusunda özel bir düzenleme bulunmamakla birlikte bu araçlarla yapılan ödemeler de ödeme hizmeti kavramına dahildir. Müşterinin alışveriş kararını etkileyen, mağaza tercihinde bir pazarlama aracı olan müşteri sadakat kartı (loyalty card), mağaza kartı vb isimler ile anılan kartların da puan, ücretsiz ya da indirimli ürün ve çek verme vb. adlar ile alışverişlerde dolaylı da olsa ödeme sağlaması durumunda nitelikleri net değildir. Belirli bir bölgedeki mal ve hizmet alımlarındaki ödemelerde kullanılan ya da sadece belirli bir malın ya da hizmetin alınmasında kullanılan araçların ihracı da ödeme hizmeti kavramı içinde değerlendirilmekle birlikte, Kanun’un 12. maddesinin istisnaları düzenleyen ikinci fıkrasının (h) bendi uyarınca Kanun kapsamına girmemektedir.

Düzenli ödeme emri dahil para transferi işlemleri de ödeme hizmeti olarak nitelendirilmektedir. Ödeme emri, Kanunun 3/p maddesine göre ödeme hizmeti kullanıcısı tarafından ödeme işleminin gerçekleşmesi amacıyla ödeme hizmeti sağlayıcısına verilen talimattır. Süreklilik arz eden ödemeler için ödeme hizmeti sağlayıcısına verilen genel götürü talimatlar da ödeme hizmetini oluşturmaktadır. Bunlar belirli miktardaki paranın taraflar arasında devrolunmasına ilişkin işlemlerdir.

3. Ödeme aracının ihraç veya kabulü

Hukuki anlamda ödeme aracı kavramı kambiyo senetlerini (poliçe, bono ve çek) de kapsamına alan geniş bir kavramdır. Ancak, Kanun kapsamında ödeme aracı, ödeme hizmeti sağlayıcısı ile kullanıcısı arasında belirlenen ve ödeme hizmeti kullanıcısı tarafından ödeme emrini vermek için kullanılan kart, cep telefonu, şifre ve benzeri kişiye özel aracı ifade etmektedir. Ödeme aracıyla işlem gerçekleştirilebilmesi için bu aracın kullanılabilecek şekilde kullanıcıya verilmesi ve istenildiğinde ödeme işlemlerinde kullanılabilmesi için üye işyerleri ile anlaşma yapılarak gerekli altyapının da oluşturulması gereklidir. Bu nedenle, ödeme emrini vermek için kullanılan bu ve benzeri diğer araçların kullanıma sunulması ya da bu araçların ödemelerde kabul edilmesi de ödeme hizmeti olarak değerlendirilmektedir.

4. Para havalesi

Kanun’un 3. maddesinin birici fıkrasının (y) bendine göre para havalesi, gönderen veya alıcı adına herhangi bir hesap açılmaksızın gönderenin, alıcıya veya alıcı adına hareket eden ödeme hizmeti sağlayıcısına fon aktarımı gerçekleştirdiği ödeme hizmetini ifade etmektedir. Herhangi bir hesap ilişkisi olmaksızın özellikle nakit teslimi yoluyla yapılan bu işlem de ödeme hizmeti kapsamında değerlendirilmektedir. Gönderenin alıcıya nakit teslimi yoluyla ödeme yapması istisnalar kapsamında yer almaktadır. Bu bend kapsamında para havalesi, hukuki anlamdaki havaleden daha dar kapsamlıdır.

Genel anlamda havalenin bir hesap ilişkisine dayanması zorunlu bulunmamaktadır. Havale 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun 645 vd. maddelerinde düzenlenmiş bulunan klasik ödeme araçları kambiyo senetlerinden poliçe ve çekin de hukuki temelini oluşturmaktadır.

5. Gönderen tarafından ödeme işleminin yapılmasına ilişkin onayın bir bilişim veya elektronik haberleşme cihazı aracılığıyla verildiği ve ödemenin ödeme hizmeti kullanıcısı ile mal veya hizmet sağlayan arasında sadece aracı olarak faaliyet gösteren bir bilişim veya elektronik haberleşme işletmecisine yapıldığı ödeme işlemi

Cep telefonu, bilgisayar ve benzeri bilişim ve elektronik haberleşme cihazlarının ödeme işlemlerindeki kullanımı giderek yaygınlaşmıştır. Bu kapsamda gönderenin ödeme işlemine ilişkin onayı anılan araçlar ile verdiği ve gönderen ile alıcı taraf arasındaki fon aktarımının söz konusu araçlar aracılığıyla bilişim ve elektronik haberleşme işletmecisi üzerinden gerçekleştiği işlemler (mobil ödeme hizmeti gibi) Kanun’un söz konusu (d) bendi ile ödeme hizmeti olarak düzenlenmiştir. Kaynak oluşturan 2007/64 sayılı Direktif de benzer şekilde düzenleme getirilmişken yeni 2015/2366 sayılı Direktif de “Ödeme başlatma hizmetleri” ifadesine yer verilmiştir. Böylece amaçtan hareket edilerek teknolojiye bağlı olarak değişen uygulamaların da ödeme hizmeti kavramına dahil olması sağlanmıştır.

Yönetmelik’in 5/4 maddesine göre söz konusu ödeme hizmetleri aracı olarak faaliyet gösteren bilişim veya elektronik haberleşme işletmecisinin kontrolünü elinde bulundurduğu ve temsilcisi olduğu kuruluş tarafından yerine getirilecektir. Doğaldır ki 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu uyarınca Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu tarafından da faaliyet izni verilen elektronik haberleşme işletmecisinin bu düzenlemelerden kaynaklanan yükümlülükleri saklıdır .

Elektronik haberleşme hizmeti sunmak üzere yetkilendirilmiş işletmecilerin aboneleri tarafından elektronik haberleşme hizmeti için hizmet alınmadan önce ödenen tutarların elektronik haberleşme hizmeti dışında mal veya hizmet alımı için kullanılması Kanunun 12. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi kapsamında ödeme hizmeti olarak kabul edilmektedir. Bu ödeme hizmetinin de Yönetmelik’in dördüncü fıkrasına uygun olarak gerçekleştirilmesi esastır. Bu GSM  operatörlerinin “hazır kart” adı altında ön ödemeli olarak hizmet bedelinin peşin olarak alındığı hizmet türünü işaret etmektedir.

Burada temel belirleyici gönderen tarafından ödemenin aracı olarak faaliyet gösteren bir bilişim veya elektronik haberleşme işletmecisine yapılmasıdır. Bu noktada bilişim ve elektronik haberleşme hizmeti sunan kuruluşun alıcı ile gönderen arasındaki ödeme işleminde gönderilen fona işlemin hiçbir aşamasında sahip olmadığı ve sadece altyapı hizmeti sunduğu işlemler ödeme hizmeti kapsamında değerlendirilmemiştir.

6. Fatura ödemelerine aracılık edilmesine yönelik hizmetler

Fatura ödemesi kavramı Yönetmelik’in 3/1-e maddesinde tanımlanmıştır. Buna göre fatura ödemesi; elektrik, telefon, su, doğalgaz gibi ihtiyaçların karşılanmasına yönelik sunulan hizmetlerin karşılığı olarak yapılan ödemeler, vergi, resim, harç, sosyal güvenlik primi ödemeleri ve bunlara bağlı cezalar ile BDDK tarafından uygun görülen diğer ödemeleri ifade etmektedir.

Bu tür fatura ödemelerine aracılık edilmesi de ödeme hizmeti kavramı içinde yer almaktadır.
Bu hükme göre  fatura ödemelerine aracılık edilmesine yönelik hizmetlerin yürütülmesinde, kuruluşun fatura üreten kurumlar ile adlarına tahsilat yapılabilmesi konusunda sözleşme yapmasının şart olduğu Yönetmelik’in 5/6 maddesinde açıkça belirtilmiştir.

6493 sayılı Kanundan önce Fatura Ödeme Merkezi (FÖM) ve benzeri isimleri kullanan bazı gerçek ve tüzel kişiler bankaların bilgisi dışında özel bir anlaşmaya dayanmadan bankalar tarafından sunulan internet bankacılığı, kredi kartı ve POS  cihazı verilmesi olanaklarını ticari amaçlarla kullanarak Elektronik Fon Transferi (EFT), havale, hesaba para yatırma, isme para gönderme, fatura, Sosyal Güvenlik Kurumu primi, trafik cezası ve vergi ödemeleri  gibi işlemleri ücret karşılığı üçüncü şahıslara sunmuşlardır. Önemli riskler taşıdığı bilinen bu tür işlemler dolayısıyla, üçüncü kişilerin bundan zarar görmesi durumunda bankalara duyulan güven zedelenebilecek ve bankacılık sektörüne olan itibarı olumsuz etkileyebileceğinden oluşabilecek risklerin bertaraf edilmesi ve bu kapsamda yapılabilecek ticari faaliyetlerin kontrol altına alınabilmesi amacıyla Türkiye Bankalar Birliğince ve Katılım Bankaları Birliğince düzenleme yapılmıştı. Bu düzenleme ile gerçek ve tüzel kişilerin belirli bir sayıyı geçen bu tür ödemelerinin izlenmesi ve FÖM olarak çalıştığı belirlenenlerin bu tür işlemlerinin engellenmesi öngörülmüştü.

Diğer taraftan, fatura üreten kurumlar ile adlarına tahsilat yapabilmesi konusunda anlaşmış firmaların bulunması karşısında bankalarla yapılacak anlaşmalar çerçevesinde işlem yapan kuruluşların uyacakları şartlar ve bankalar tarafından alınacak tedbirler de ayrıca belirlenmişti.

Diğer taraftan bu tür kuruluşlar isim ve unvanlarında “bank” ve “banka” şeklinde ifadelere de yer vermekte olduklarından bu ifadeleri kullanmaları da 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 150. maddesinin ikinci fıkrası gereğince yaptırıma tabidir.

III. DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

Ödeme hizmetleri, Kanunda sınırlı sayma yöntemiyle belirlenmiştir . Kanunda altı bent halinde sayılanlar dışındaki hizmetlerin ödeme hizmeti kavramına dahil edilebilmeleri bakımından Kanun değişikliği yapma zorunluluğu ortaya çıkabilecektir. Nitekim elektronik ödemeler piyasasının gelişmeler sonucu yeni olanaklar sunması, tüketicilerin son yıllarda alışkanlıklarını dikkate değer şekilde değiştirmesi, elektronik ticarette kartla yapılan ödemelerin hızla artması, ayrıca akıllı telefonların yeni ödeme olanakları yaratması karşısında AB’de yeni oluşan ihtiyaçlar bakımından 2007/64 sayılı Direktif, 2015/2366 sayılı İç Piyasada Ödeme Hizmetleri Direktifi ile yürürlükten kaldırılarak AB üyesi ülkelerin 13.1.2018 tarihine kadar ulusal düzenlemelerini yeni Direktif ile uyumlu duruma getirmeleri öngörülmüştür.

Kanunla teknolojinin yoğun olarak kullanıldığı bir alan olan ödemeler alanında kullanılan kavramlar ve yöntemler konusunda düzenlemeler ve bu hizmetleri sağlayacak olanların sahip olması gereken yapı ile birlikte faaliyet izni almaları zorunluluğu öngörülerek kötü uygulamaların önlenmesi amaçlanmıştır. Söz konusu düzenlemelere ilişkin uygulamalar sonucu yeni içerikteki kavramlar da netlik kazanacaktır. Diğer taraftan teknolojiye bağlı uygulamalarda amaçtan hareket edilmesi ve kullanılan teknolojiye bağlı düzenleme yapılmaması büyük önem taşımakta olup aksine uygulamaların gelişmelerin engellenmesi sonucunu yaratacağı dikkatten kaçırılmamalıdır.

Temelde ödeme hizmeti sağlayıcılarına verilecek emir ile alacaklıya fonların transferinin hukuksal temeli TBK m. 555-560 arasında düzenlenmiş olan havale işlemine dayanmaktadır. Havale, yapısının özelliği gereği değişik ekonomik amaçlarla kullanılmakta olup bu amaçlardan biri de havale gönderenin bundan dolaylı bir ödeme aracı olarak yararlanmasıdır. Diğer taraftan bankaların hesaplarında borç ya da alacak kaydı olarak yer alan kaydi paranın ödemelerde kullanılması bankaya verilecek havale talimatı ile gerçekleşmektedir.  Bankacılıkta yoğun olarak kullanılan havaleden alınan masraf, geç ödeme, yanlış kişiye ödeme yada ödememe, gönderenin cayması şeklindeki sorunlar da bu alanda özel bir düzenleme yapmayı gerekli kılmıştır.
(Prof. Dr. Seza Reisoğlu Armağanı, Ankara 2016/XII, s.685-702)

HER ZAMAN GÖZDE YATIRIM ARACI, GAYRİMENKUL



Bir çok eleştirilere karşın ekonominin itici gücü haline gelen gayrimenkul sektöründe son dönemde yavaşlama maliyetleri azaltıcı bir çok ek önlemleri de beraberinde getirmiştir. Öncelikle kaynak sağlamak bakımından konut alımları için kullanılan kredilerde vade yirmi yıla çıkarılmıştır. Bunu takiben markalı konut üreten kuruluşlar yoğun bir kampanya sürecine girmiştir. Basın ve yayın organlarında bunu hep beraber görmekteyiz.
Bunun yanı sıra bir dizi vergisel teşvikler getirilmiştir.
Satış vaadi sözleşmelerinde damga vergisi oranı sıfırlanmıştır. Bakanlar Kurulu kararıyla binde 9,48 olarak uygulanan resmi şekilde düzenlenen gayrimenkul satış vaadi sözleşmeleri ile ön ödemeli konut satış sözleşmelerine ait damga vergisi oranı sıfırlanırken, yapı ruhsatı 1 Ocak'tan sonra alınan konut inşaatı projeleri ile kamu tarafından ihalesi 1 Ocak'tan itibaren yapılacak konut inşaatı projelerinde de metrekare vergi değeri bin lira ila 2 bin lira arasındaki konutların tesliminde yüzde 8, 2 bin liranın üzerindeki konutların tesliminde de yüzde 18 KDV uygulanması öngörülmüştür. Bu düzenlemenin özellikle yeni yapılacak konutlarda fiyatın yüzde 10 düşmesine etkili olacağı öne sürülmüştür.
Diğer taraftan, konut yapımında kullanılmakta olan malzemelerin KDV oranı da % 1’e indirilmiştir. Maliye Bakanlığı KDV tebliğine göre, 150 metrekarenin altındaki konutların ilk yapımı sırasında kullanılan kombi, cam balkon, duş teknesi, duşakabin, küvet, mutfak dolabı, evye, batarya, duş başlığı, panel radyatör gibi ürünler yüzde 18 yerine yüzde 1 KDV’ye tabi tutulması öngörülmüştür. Bu indirimin yeni yapılacak evlerde fiyatlara yüzde 1 ila 1.5 düşüş olarak yansımasının beklendiği ifade edilmektedir.
Yabancılar için ülkemizin bazı bölgeleri birer çekim merkezi duruma geldiğinden ve bu bölgelerde özellikle konut alımlarını teşvik amacıyla bir dizi düzenlemeler yapılmıştır.
18 Mayıs 2012 tarihinde Tapu Kanunu’na getirilen değişiklikle yabancı uyruklu gerçek kişilerin ülkemizde taşınmaz edinmesinde karşılıklılık şartı kaldırılmıştı.  Konuya ilişkin Bakanlar Kurulu Kararı ile ülke menfaatlerinin gerektirdiği hallerde, Bakanlar Kurulu’nca belirlenen ülkelerin vatandaşı olan yabancı uyruklu gerçek kişilere Türkiye’de taşınmaz satılmasına imkân sağlanarak, 183 ülkenin vatandaşının bazı şartlar kapsamında Türkiye’den konut, arsa gibi taşınmazları satın almasının önü açılmıştı.
Ayrıca, Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nda çalışma izni ve ikamet izni koşulları düzenlenerek, Türkiye’de taşınmaz malı bulunan yabancılara da kısa dönem ikamet izni kapsamında yer verilmişti.
Türk Vatandaşlığı Kanunu uygulama yönetmeliğinde değişiklik yapılarak, en az bir milyon dolar tutarında taşınmazı üç yıl satılmaması şerhiyle satın alan yabancılara Türk vatandaşlığı verilmesi hüküm altına alınmıştı. Özellikle bölgemizde istikrarsızlığın hüküm sürdüğü ülkelerin vatandaşları bakımından da önemli bir konu olarak gündeme gelmektedir.
Yine yabancılara yönelik olarak KDV oranın sıfırlanması da bu kapsamdaki teşvik paketi içinde yer almaktadır. Yabancılar gibi yurtdışında ikamet eden Türkler de gayrimenkul alırken ödemeleri gereken yüzde 18'lik KDV'den muaf olacaklar. Ancak, yabancılar gibi yurtdışında yaşayan Türkler de ülkede KDV'siz satın aldıkları bu gayrimenkulleri, bir yıldan geçmeden satamayacaklardır. Sattıkları takdirde, satın alırken ödemedikleri KDV kendilerinden tahsil edilecektir.

Sağlanan bu olanaklar gayrimenkulü yine gözde bir yatırım aracı olduğunu ortaya koymuştur. Süreç içinde bu olanakların kar unsuru haline mi geleceğini yoksa gayrimenkul fiyatlarında indirim mi sağlayacağını hep birlikte izleyeceğiz.
(Zafer Gazetesi, 28.2.2017)

ÖDEMELERDE YENİ DÖNEM

      
Ticari ilişkilerin hem sayıca artması hem de karmaşık duruma gelmesi bu işlemlerin bir parçası olan ödemeleri de karmaşık hale getirmiştir. Basit ticari ilişkilerde ödemeler, para olarak adlandırılan nesnenin alacaklıya teslimi, zilyetliğinin devriyle gerçekleştirilirken, günümüzde ödemelerde artık bu nesne görünmez duruma gelmiştir. Günümüzde para fiziki yapısından kurtularak içerdiği satın alama gücünün değişik yöntemlerle ve araçlarla devri "ödeme" olarak adlandırılarak, alacaklı ve borçlu arasında gerçekleşirken kullanılan araç ve yöntemlere bağlı olarak ödemelerde değişik aracılar yer almaya başlamıştır.
           
Uzunca dönem ödemelerde aracılık, bankacılık hizmetleri kapsamında sadece bankalar tarafından ve onların geliştirdikleri araçlar ile gerçekleştirilmiştir. Gelişen bilgi teknolojileri sonucu "ödeme" bir hizmet alınına dönüşmüş ve "ödeme hizmetleri" kavramı ortaya çıkmıştır. Bu gelişme ödeme hizmetleri sağlayıcılarını (bankalar, ödeme kuruluşları ve elektronik para kuruluşları) bunların ödeme yapmalarını sağlayacak yoğun olarak bilişim teknolojilerinin kullanıldığı ödeme sistemlerini ortaya çıkarmıştır. Bu alanda kuruluşundan başlamak üzere devletin denetim ve gözetiminde olan bankalar dışındaki yapıların faaliyetinin de gözetim ve denetimi önem kazanmıştır. Zaman içinde ortaya çıkan kötü uygulamalar sonucu ödeme yapacak olan ile aracılık edecek olan arasındaki ilişkilerin düzenlenmesi gereği de zorunlu hale gelmiştir. Zira mal ve hizmet alım satımının karşılığı olan para borcunun gereği gibi ve zamanında ödenmesi, ödemeden kaynaklanan olumsuz hukuki sonuçların ortaya çıkmaması sağlıklı bir ekonomik yapının temel koşullarından biridir.

6493 sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun

Bu gelişmelerin ortaya çıkardığı "ödeme kuruluşları" "elektronik para kuruluşları" "ödeme sistemleri" nin ve faaliyetlerinin düzenlemeye kavuşturulması amacıyla 20.6.2013 tarih ve 6493 sayılı Kanun ile temel düzenlemeler yapılmıştır. Böylece bankalar dışında ödeme işlemlerine aracılık edecek kuruluşlar bakımından temel esaslar getirilmiştir. Kanunun gerekçesinde de ayrıntılı olarak belirtildiği üzere Avrupa Birliği'nin 2007/64/EC sayılı Ödeme Hizmetleri Direktifi, 2009/44/EC sayılı Direktif ile değişik 2009/110/EC sayılı Elektronik Para Kuruluşlarının Kurulması, Faaliyetlerinin Sürdürülmesi, Denetimi Direktifi ve 2009/26/EC sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemlerinde Mutabakatın Nihailiği Direktifi çalışmalarda dikkate alındığı gibi değişik uluslararası kuruluşların da çalışmalarından yararlanılmıştır. Zira, teknolojiye dayalı ödeme araçlarının sınır tanımaz yapısı bu alanda ülkesel düzenlemelerin ve uygulamaların da yeknesak olması en azından uyum içinde olması gereğini ortaya çıkarmaktadır. Aksine bir uygulama durumunda, son dönemlerde değişik isimler altında çıkarılan araçlarda karşılaşıldığı üzere konuya ilişkin düzenlemelerin daha geniş serbesti içerdiği ülkelere doğru araçların kaymasına neden olabilmekte ve bu araçlar diğer ülkelerde de denetime tabi olmaksızın kullanılabilmektedir.

 Ödeme kuruluşları

6493 sayılı Kanun ödeme kuruluşları konusunda tanım getirirken ödeme hizmeti kavramına atıfla, bu hizmeti sağlamak ve gerçekleştirmek için bu Kanun kapsamında yetkilendirilmiş tüzel kişiyi ifade ettiğini belirtmiştir. Ödeme hizmetinin de nelerden ibaret olduğu yine Kanunda sayılmıştır. Bu sayılan ödeme hizmetlerini gerçekleştiren tüzel kişiler "ödeme kuruluşu" olarak nitelendirilmekte olup "ödeme hizmeti" ni gerçekleştirmek için Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumundan "faaliyet izni" almaları gerekmektedir.

Diğer taraftan, Kanun ile düzenlenen ödeme hizmetlerinin sınırlarının kesin bir şekilde çizilebilmesi amacıyla Kanun kapsamında ödeme hizmeti olarak nitelendirilemeyecek işlemler de özel olarak sıralanmıştır. Bu tür ödeme faaliyetleri Kanunun kapsamı dışında tutulmuştur. Dolayısıyla da ödeme hizmeti olarak nitelendirilemeyecek faaliyetleri gerçekleştirmekte olan kuruluşlar bu Kanun kapsamında öngörülen yükümlülüklere tabi olmayacak, ödeme kuruluşu olarak nitelendirilemeyeceklerdir.

Kanunda on beş bent halinde yer alan ödemeler bu Kanundan istisna edilmiştir. Ayrıca BDDK'ya diğer işlem ve hizmetleri de istisna olarak belirleme yetkisi tanınmıştır. Nakit olarak yapılan ödemeler, ticari temsilcilerin yaptığı ödemeler, kar amacı gütmeyen veya yardım amacıyla yapılan nakit para toplama ve teslimi şeklindeki ödeme işlemleri, nakit olarak yapılan avans, kapora, pey akçesi olarak adlandırılan ödeme işlemi, nakit döviz alım satım işlemleri, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamındaki kıymetli evrak ve özellikle çekler, kağıt posta havalesi ile gerçekleştirilen ödeme işlemleri, bankalar ve sermaye piyasası kurumları arasında gerçekleştirilen ödeme işlemleri ve sermaye piyasası faaliyetleri ile ilgili ödeme işlemleri, teknik hizmet sağlayıcılarının hizmetleri, sınırlı ağda gerçekleştirilen mal ve hizmet alımlarında kullanılan araçlara ilişkin hizmetler, sayısal cihazlar ile yapılan ödeme işlemleri, ödeme hizmeti sağlayıcısının kendi nam ve hesabına yaptığı ödeme işlemleri, ana şirket ile bağlı ortaklıkları arasındaki ödeme işlemleri, otomatik vezne makineleri ile yapılan ödeme işlemleri bu Kanun kapsamında "ödeme hizmeti" olarak değerlendirilemeyeceği öngörülmüştür.

Bu istisna kapsamında yer alan ödemelerden önemli bir kısmını oluşturan sınırlı bir ağda yer alan işlemler, gerek ödemelerin sınırlı iş yerlerince kabul edilen araçlar ile yapılmaları bakımından gerekse ödemeye konu olan mal ya da hizmet türünün sınırlı olması bakımından istisna kapsamında yer almıştır. Sadece ödeme aracını çıkaranın iş yerinde kullanılabilen, müşterinin alış veriş kararını etkileyen ve mağaza tercihinde öne çıkan bir pazarlama aracı olan mağaza kartları bunlara örnektir. Diğer bir örnek de sınırlı bir hizmet sağlayıcı ağında kullanılabilen değişik ticari isimlerle sunulan araçlara ilişkin ödeme işlemleridir. Başka bir uygulama da sınırlı bir mal ya da hizmet çeşidi için ödeme aracını çıkaran ile yapılan ticari bir anlaşma çerçevesinde gerçekleştirilen mal veya hizmet alımında kullanılabilen araçlara ilişkin işlemlerdir. Akaryakıt, yemek, hediye kartı olarak adlandırılan sadece belirli iş yerinde ya da belirli bir mal ya da hizmet alımında kullanılabilen araçlara ilişkin ödeme işlemleri bu grupta yer almaktadır.

Sınırlı ağ, sadece aynı marka altında faaliyet gösteren değişik iş yerlerinin oluşturduğu zincirlerde kullanılma, diğer markalar altında faaliyet gösteren ağlardaki üçüncü şahısları ve şubeleri bu kavram dışında tutma şeklinde dar olarak değerlendirilemeyecektir. Sınırlı coğrafi alanda kullanılma, ağda yer alan üyeler arasında önemli mali ilişki ya da kapalı ticari ilişkiler şeklinde ölçütlerde sınırlı ağ kavramının kapsamı içinde ele alınmalıdır.

Özet olarak bu şekilde ifade edilen araçlarla yapılan ödemelere ilişkin işlemler Kanun kapsamında ödeme hizmeti olarak nitelendirilemeyecek ve bu faaliyeti gerçekleştiren kuruluş da ödeme kuruluşu olarak değerlendirilemeyecektir.

 Elektronik para kuruluşları

Söz konusu Kanun kapsamında faaliyet izni alınması gereken diğer bir kuruluş da "elektronik para kuruluşları" dır. Kanunda elektronik para, elektronik para ihraç eden kuruluş tarafından kabul edilen fon karşılığı ihraç edilen, elektronik olarak saklanan, bu Kanunda tanımlanan ödeme işlemlerini gerçekleştirmek için kullanılan ve elektronik para ihraç eden kuruluş dışındaki gerçek ve tüzel kişiler tarafından da ödeme aracı olarak kabul edilen parasal değeri ifade ettiği belirtilmiştir. Elektronik para ihraç etme yetkisi verilen tüzel kişi de "elektronik para kuruluşu" olarak nitelendirilerek bu faaliyetini gerçekleştirmesi yine Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumundan faaliyet izni almasına bağlanmıştır.

Ödeme sistemi işleticileri

Kanunda faaliyeti izne bağlanan diğer bir kuruluş da "ödeme sistemi işleticiliği" dir. Kanuna göre ödeme sistemi, üç veya daha fazla katılımcı arasındaki transfer emirlerinden kaynaklanan fon aktarımlarının gerçekleştirilmesini sağlamak amacıyla yapılan takas ve mutabakat işlemleri için gerekli altyapıyı sunan ve ortak kuralları olan yapıyı ifade ettiği belirtilmiştir ve sistem işletici olacak tüzel kişilerin faaliyetleri Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasında faaliyet izni alması koşuluna bağlanmıştır.

Faaliyet izinleri

6493 sayılı Kanun ile bu alanda yeni faaliyet gösterecek kuruluşlar bakımından koşullar öngörülürken mevcut kuruluşların yeni Kanuna uyum sağlamaları bakımından da hükümler getirilmiştir. Kanunun Geçici 2. maddesine göre bu Kanun kapsamında çıkarılması gereken yönetmeliklerin yayımı tarihinden başlamak üzere bir yıl içinde başvuru ile birlikte gerekli izinleri almak zorunda oldukları gibi uygulamalarını da Kanun ve alt düzenlemelerinde yer alan hükümlere uygun hale getirmek zorundadırlar. Söz konusu yönetmeliklerden  Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para İhracı ile Ödeme Kuruluşları ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Yönetmelik 27.6.2014 tarih ve 29043 sayılı Resmi Gazetede yayınlanmıştır. Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemlerinin Faaliyetleri Hakkında Yönetmelik ise 28.6.214 tarih ve 29044 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Ödeme sistemi ile ilgili yönetmeliklerde öngörülen süre içerisinde faaliyet izni alınmaması halinde söz konusu Kanun kapsamında faaliyette bulunamayacaklardır.

19.6.2015 tarih ve 29391 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmış olan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın kararlarında;

- İstanbul Takas ve Saklama Bankası AŞ (TAKASBANK) tarafından gerçekleştirilmekte olan ve Borsa İstanbul AŞ Pay Piyasası ve Gelişen İşletmeler Piyasası nezdinde gerçekleşen işlemlere ilişkin takas ve mutabakatın yapıldığı "Pay Piyasası Takas Sistemi" ile Borsa İstanbul AŞ. Borçlanma Araçları Piyasası nezdinde gerçekleşen işlemlere ilişkin takas ve mutabakatın yapıldığı Borçlanma Araçları Piyasası Takas Sistemi" nin

- Merkezi Kayıt Kuruluşu AŞ. (MKK) tarafından işletilmekte olan ve menkul kıymet transfer işlemlerine ilişkin takas ve mutabakat faaliyetlerinin gerçekleştirildiği "Merkezi Kaydi Sistem" in
           
Kanun uyarınca menkul kıymet mutabakat sistemi olarak kabul edilmesine ve bu kapsamda  sistem işleticisi olarak faaliyet göstermek üzere faaliyet izni verilmesine karar verilmiştir. Ayrıca bunun yanında sistem işleticisinin diğer faaliyetleri kapsamında değerlendirilebilecek faaliyetleri de Yönetmeliğin 17. maddesine göre onaylanmıştır.

- Bankalararası Kart Merkezi AŞ (BKM) tarafından işletilmekte olan banka kartı ve kredi kartı işlemlerinin bankalar arasındaki takas ve mutabakatını sağlayan "Yurtiçi Takas ve Hesaplaşma Sistemi" nin

- Garanti Ödeme Sistemleri AŞ tarafından işletilmekte olan "Takas Net Sistemi"nin

- Bankalararası Takas Odaları Merkezi tarafından işletilmekte olan ve çeklerin bankalar arasında hesaben ödenmesine ilişkin takas ve mutabakat işlemlerinin gerçekleştirilmesini sağlayan  "Çek Takas Sistemi" nin

Kanun uyarınca ödeme sistemi olarak kabul edilmesine ve bu kapsamda sistem işleticisi olarak faaliyet göstermek üzere faaliyet izni verilmesine karar verilmiştir. Sistem işleticiliği faaliyetine ilave olarak gerçekleştirilen bazı faaliyetlerin de yapabilecekleri diğer faaliyetler kapsamında Yönetmelik'in 17 maddesine göre onaylanmıştır.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu tarafından 9.7.2015 tarihli Kurul kararı ile UPT Ödeme Hizmetleri A.Ş.’ye, 14.7.2015 tarihli Kurul kararları ile Gönderal Ödeme Hizmetleri A.Ş ve Vizyon Tahsilat Sistemleri ve Ödeme Hizmetleri A.Ş.’ye, 6.8.2015 tarihli Kurul karar ile BPN Ödeme Kuruluşu A.Ş.’ye 6493 sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanunun 14 üncü maddesinin (1) numaralı fıkrası ile 15 inci maddesinin (1) numaralı fıkrası çerçevesinde ödeme kuruluşu olarak faaliyette bulunma izni verilmiştir.
           
İzinsiz faaliyette bulunma 6498 sayılı Kanunda özel olarak yaptırıma bağlanmış olup, bu Kanuna göre alınması gereken izinleri almaksızın sistem işleticisi, ödeme kuruluşu veya elektronik para kuruluşu gibi faaliyet gösteren gerçek kişiler ile tüzel kişilerin görevlileri bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılması hükme bağlanmıştır.

Diğer taraftan bu Kanuna göre alınması gereken izinleri almaksızın ticaret unvanlarında, her türlü belgelerde, ilan ve reklamlarda veya kamuoyuna yaptıkları açıklamalarda "sistem işleticisi" "ödeme kuruluşu" veya "elektronik para kuruluşu" gibi faaliyet gösterdiği izlenimini yaratacak söz ve deyimleri kullanan gerçek kişiler ile tüzel kişilerin görevlileri bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılmaktadır.

Bu son derece ciddi yaptırımlar karşısında değişik isimler altında söz konusu Kanun kapsamındaki faaliyetleri gerçekleştirmekte olan kuruluşların uyum açısında bu süre içinde gerekli faaliyet izni almamış olanların faaliyetlerini yürütememeleri ve yaptırımlar ile karşılaşmaları kuvvetle muhtemeldir.

(Dünya Gazetesi, 11.09.2015, s.14)